2 Aralık 2019 Pazartesi

I'M BACK BITCHEZ ve tabiki #gezigunlukleri hoşçakal Amsterdam

Slm. Çook uzun zamandır yazamadım sebebi bilgisayarımı okulun xray cihazına sıkıştırıp kırmam, evet. Hemen yeni bilgisayar da alamadım FALAN FİLAN derken aylar sonunda tüm eski dosyalarımla birlikte bilgisayarıma kavuştum, tenk god.

Bu süre zarfında birçok dizi,film,anime izledim; güzide ülkemizin güzide şehirlerini dolaştım (sadece 2 şehir) ve 2 haftalık Kore seyahati yaptım. Yarım kalmış gezi günlükleri serime kaldığım yerden devam ediyorum ama biraz yazmayı unutmuş gibi hissediyorum, o yüzden bolca anlatılmak isteneni anlatamayan cümleler kurabilirim.


4. gün olan Amsterdam'daki son günümüz yağmurluydu, şehir bize veda ediyordu... Neyse ki şemsiye getirmiştim donumuza kadar ıslanmadan Gent'e giden otobüs hattına geçebildik. Sabah erkenden toparlanıp çıkışımızı yaptık. Yanlış hatırlamıyosam 10 gibi hostelden ayrıldık, yaklaşık 20 dakikalık metro yolculuğu sonrasında Gent'e giden otobüslerin kalktığı metro istasyonuna geldik. Aslında planımızda tren yolculuğu vardı ama sınırlı bütçemizle neden ucuzunu kullanmıyoruz ki dedik??Ve Flixbus kullanarak gitmeye karar verdik.

 İstasyona geldiğimizde bileti alacağımız gişeyi ararken görevli biletlerin yalnızca internet üzerinden satıldığını söyledi. Orda küçük çaplı bi kalp krizi geçirdim çünkü ya biletler bittiyseydi... Bitmemişti neyse ki. Starbucksın internetini kullanarak biletlerimizi hemencecik aldık temk yu starbucks <3 


Tek sorunumuz otobüsün saat 3'te kalkacak olmasıydı yani koca bir 4 saatimiz ve  sağanak yağmurumuz vardı. Kahvaltı etmediğimiz için patates kızartması aldık (hiltış layf) ve tabiki hamburger (dabıl hiltış layf)... Ucuz diye hamburger yemekten hamburger köftesine dönüşmemize çok az kalmıştı.
İnanılmaz derecede çok çok fazla patates kızartması satılıyo. O yüzden gelecek planlarımda Hollanda'ya kumpirci açmak var bu halk patatesi seviyo.


Patates bildiğimiz patates yani bi olayı yoktu ama ketçap bildiğimiz ketçap değil. Hafif ekşimsi tatlımsı salça gibiydi kıvam ve tat olarak. Karnımızı süper sağlıksız bi şekilde doyurduktan sonra starbucksa geçip telefonlarımızı şarj ettik, otobüs saatine kadar metro istasyonu içinde zaman öldürdük kısacası. Bi ara bavulları Ali'ye bırakıp gratis vari bi dükkana girdim elimdeki bozuk paraları çıkartmak için. Romantik bir serseri olduğum için, soğuk ve yağmurlu havada müzik dinlerken kahve içmezsem olmazdı. 

Hazırlayan kadın çok tatlı yaşlı bi kadındı^^  içerde biraz bunaldığımız için bavulları alıp dışarı çıktık ''nolcak yeaa şemsiyemiz var üstü kapalı bi yer buluruz'' diyerek ama ıslandık mı evet ıslandık.


 4 saat sonunda şükür ki otobüsümüz gelmişti şoförümüz uyuz bi fransızdı. Aynı bizdeki şehirler içi otobüslerdeki gibi Ayvalık- Çanakkale yazısını düşünün bu otobüslerde de Paris-Gent yazıyo. Ama bizim bineceğimiz otobüs o yazıyı gelince indirmişti, emin olmak için şoföre sordum Gent'e gidiyor di mi diye. Bana dedi ki matmazellll evet orda yazıyor!!!! Ama yazmıyodu, olmadığını gördüklerinde kartı koydular. Ayrıca yolun yarısında yolculardan birinin köpeği var diye köpeğiyle indirildi :( Uyuz şoför arayıp indirip indirmemesi gerektiğini sordu ve indirmesini söylediler, çok üzüldüm. Böylece Amsterdam'a veda ettik.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder